BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, siyasi,
ekonomik ve kültürel Türkiye’nin tümüyle
çevrelendiğine işaret ederek, ülkemizin
bölünme sürecine taşındığını vurguladı
Şimdi uyanma zamanı
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Şark
Meselesi projesi kapsamında Dinlerarası Diyalog
aracı da kullanılarak Türkiye’nin tam bir kuşatma
altına alındığını, gerçekleştirilecek
işgale karşı milletimizin direnemeyecek hale
sokulmak istendiğini söyleyen BTP Genel Başkanı
Prof. Dr. Haydar Baş, atı alanın çoktan
Üsküdar’ı geçtiğine dikkat çekerek “Gün
gafletten uyanma zamanıdır. Yoksa yarın
ayıkmak bizi kurtarmaz” uyarısında bulundu.
İnsanımız İslam’dan koparılıyor
“Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 221. ve 265.
maddesi ile birlikte esasen yapılmak istenilen,
Türk insanını İslam’dan koparmaktır.
Bahanesi ne olursa olsun bu iki madde ile
yapılmak istenen Türk insanını dininden
koparmaktır” diyen Prof. Baş, “Dini
bilgilerden, dini eğitimden, dini kültürden
mahrum kalan ferdin sağa sola sarkması, bir
arayış içerisine girmesi, bir bunalım dönemi
yaşaması çok tabiîdir” dedi. Milletimizi ve
milletimize yön verme noktasında olan kişi,
kurum ve kuruluşları, Türkiye’nin nasıl bir
kuşatma altına alındığı hususunda
yıllardır ikaz eden ve uyarıları bir bir gerçekleşmekte
olan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı
Prof. Dr. Haydar Baş, kuşatma konusundaki
uyarısını tekrar etti. Kuşatmanın sanki bir
kadermiş gibi dayatıldığına da dikkat
çekerek böyle bir ortamdan çıkış yolu
hakkında bilgiler verdi.
Şark Meselesi projesi yürürlükte
Türkiye’nin kuşatılması, bölünme
sürecine taşınması, Türk coğrafyasının
milletimizin elinden alınması veya Türk
milletinin Batının projesi olan Şark Projesi
ile Anadolu’dan çıkartılmasının,
Cumhuriyet dönemini kapsayan bir proje olduğunu
söyleyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar
Baş, şöyle konuştu: “Adım adım maalesef
bu noktaya gelinmiştir. Bugünkü iktidar, daha
önce bizim de yakın arkadaşlığımız olan bu
arkadaşlarımız maalesef çok ciddi bir yanılgı,
yanlış icraatlar içerisindeler. Burada asıl
mesele olarak önce Türk insanını hem Türklüğünden,
milliyetinden, hem de manevi kimliğinden
koparmak gibi bir düşünce ile yola çıkıldı.
Onu dininden, milliyetinden koparabilmek için de
gerekli olan ne ise bunların tamamını hayata
geçirme sürecini başlattılar. Mesela bu
iktidar döneminde Yeni Türk Ceza Kanunu’nun
221. ve 265. maddesi ile birlikte esasen yapılmak
istenilen, Türk insanını İslam’dan
koparmaktır. Bahanesi ne olursa olsun bu iki
madde ile yapılmak istenen Türk insanını
dininden koparmaktır. Tâbiî dini bilgilerden,
dini eğitimden, dini kültürden mahrum kalan
ferdin sağa sola sarkması, bir arayış içerisine
girmesi, bir bunalım dönemi yaşaması çok
tabiîdir. Bu dini açlık onu mutlaka bir kimlik
bunalımına sürükleyecek, bu arada yanlış da
olsa bulduğu şeylerin doğru olduğuna kanaat
getirerek kimlik değişikliği otomatikman vücuda
gelecektir.”
Afyon yutmuş gibiyiz
“Bu hususta epey zamandır Dinlerarası Diyalog
denilen mesele gündem edilmiştir. Onu bazı
sivil insanlara ihale ettiler. Dikkat edilirse bu
Dinlerarası Diyalog, İslam dünyasına
uygulanan bir projedir. Avrupalı, Amerikalı,
Afrikalı herhangi bir insana uygulanan bir proje
değildir. Özellikle Asya coğrafyasına, ve
özellikle de Türk coğrafyasına, bu coğrafya
üzerinde yaşayan Türk insanına uygulanan bir
projedir. Peki bize uygulanmasının sebebi nedir?
Niçin bütün coğrafyalardan vazgeçiliyor,
Anadolu coğrafyasının insanı öne çıkartılıyor?
Bu, Şark projesinin hayata geçirilmesi için
yapılıyor. ‘Siz isterseniz kendi isteğinizle,
arzunuzla ülkenizi terk edin. Veya terk etmek
istemiyorsanız bizim gibi olun. Bizim gibi
olursanız zaten sorun kalmayacak. Onun için de
biz size yol gösteriyoruz’ denilmek isteniyor.
Yani Dinlerarası Diyalog’un amacı Müslümanı
Hıristiyan kimliğine büründürmektir. Siz Hıristiyan
kimliğine büründüğünüzde yarın
topraklarınızın işgalinde, Müslüman Türk
kimliği sahibi vatandaşımız ‘Yahu! Sizin bu
ülkede ne işiniz var?’ demesin, ‘hoş
geldiniz, safa geldiniz, ne kadar da iyi ettiniz’
desin diye bu faaliyetlere başladılar. Kıbrıs
elimizden çıktı, nerede ise çıkıyor. Ege
elimizden çıkıyor, nerede ise çıktı. Kuzey
Irak diye bir davamız, bir meselemiz kalmadı.
Artık bundan sonrası, İstanbul Suriçinde
ekümenik patriğe bir toprak tahsisi ile suriçinde
bir devletin kurulması söz konusu. Bütün
bunlar artık çok tabiî hale gelen konular oldu.
Dikkat ederseniz, bütün bunlar oluyor, Güneydoğu’nun
parçalanması, Karadeniz’in parçalanması
hesapları var, hiç kimsenin kılı
kıpırdamıyor. Sanki afyon yutmuşuz. Kurbağa
hikayesi misalini maalesef bugün millet olarak
yaşıyoruz. Vatan bölünüyor, devlet yıkılıyor,
demokratik–laik cumhuriyetimiz elimizden çıkıyor,
insanımız maalesef manen katledilip
kimliğinden uzaklaştırılıyor; hepimiz
sarhoş bir halde olan bitenlere bigane
kalıyoruz. 50 sene evvel bunların %1’i
yapılmış olsaydı millet sokağa, caddelere dökülür,
‘ne yapıyorsunuz? Kendinize gelin!’ diye
siyasi iradeyi ayıktırırdı. Şu anda ise
maalesef sivil irade haklarından vaz geçmiş
vaziyette. ‘Adam sende! Bana dokunmayan yılan
bin yaşasın’ mantığıyla hareket ediyor.”
Gafletten uyanmak şart
“5–6 tane yabancı firma Anadolumuzun 400 bin
km2’sinde yer altı kaynaklarımızı ellerine
geçirdiler. Bu kadar madenler talan edilirken
devletimizin bütçesine 3 milyar dolar dahi
girmiş değil. Bu madenlerin rezerv olarak
tutarı 3 katrilyon dolardır. 3 katrilyon
dolarlık kıymeti olan bütün bu madenlerimiz
elimizden çıkıyor, hiç kimsenin kılı
kıpırdamıyor. 3 katrilyon dolarlık rezerv
sadece Türkiye’yi değil bütün dünyayı en
az 500 sene bakar. Bu şirketlerin isimlerini
vereceğim. Vatandaşımız artık siyasilerin
yakasına mı yapışacak, eline mi yapışacak,
nasıl hesap soracaksa lütfen sorsunlar,
gafletten uyansınlar.”
Coğrafyamız talan ediliyor
“Rio Tinto adlı İngiliz şirketi, binlerce km2
toprağımızı satın almış durumda. Daha
ziyade trona, bakır, altın, çinko gibi
ruhsatları topluyor. Bilhassa başkent Ankara
merkezli ruhsatları hayli fazla. Kazan, Güdül,
Sincan, Eryaman’da 500 km2’lik ruhsatla
dünyanın en zengin trona (doğal soda)
yataklarına çöreklenmiş durumda. Anglo
Amerikan adlı ABD şirketi tam 20 ruhsat almış.
Cominro (Kanada şirketi) 191 ruhsat almış.
Eldorado Gold (ABD şirketi) 150 ruhsat almış.
Krupp (Alman şirketi) 59 ruhsat almış. Omga’nın
(İsviçre şirketi) 85 ruhsatı var. Oysa merhum
Atatürk döneminde Köy Kanununa yapılan bir
ilave ile ne topraklarımız, ne madenlerimiz
yabancılara satılamıyordu. Ama 2003’te bu
iktidarın yaptığı değişiklikle artık
Anadolu toprağı, Türk’ün coğrafyası talan
edilme noktasına geldi.
Eldorado Gold, binlerce km2
toprağımızı içine alan bölgede çalışma
yapıyor. Anatolia maden şirketi 50 bin km2
toprağımızı tasarrufuna almış. Giresun,
Artvin, Van, Tunceli, Adana, Kayseri, Malatya, Gümüşhane,
Çanakkale, Bursa vs.de faaliyet gösteriyor.
Anatolia Mineral Şirketi Karadeniz Bölgesi
için ‘İncil’deki Altın Ülke’ diye söz
ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinden
bahsederken de federal cumhuriyet diyor. Bizi
takip edenler, ‘bu kadar bilgiyi siz nereden
aldınız? Meclis kayıtlarında, Bakanlık
kayıtlarında bunlar yok’ diyebilirler.
Hakikaten de yok. Vermiyorlar. Saman altından su
yürütmek tarzından bu işler yapılıyor. Ama
kaynak var. Bu kaynağı hazırlayan Mustafa Çınkı
beye milletimizin huzurunda teşekkür ediyorum.
Rant Lordları adlı kitabının 548, 556, 557,
561, 583 sahifelerinde bu bilgi var. Bu kaynak
elimizden çıkan toprakların 400 bin km2’yi
aştığını söylüyor.”
[11.05.2005]
BAĞIMSIZ TÜRKİYE
PARTİSİ
GENEL MERKEZİ
|