bug-glibc
[Top][All Lists]
Advanced

[Date Prev][Date Next][Thread Prev][Thread Next][Date Index][Thread Index]

BTP Bülteni 01.07.2005


From: BTP Bağımsız Türkiye Partisi
Subject: BTP Bülteni 01.07.2005
Date: Sat, 2 Jul 2005 00:44:01 +0300

YANLIŞTAN VAZGEÇİLMELİ
-

 


Bu normal büyüme değil

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, AKP iktidarının uyguladığı ekonomi politikasını değerlendirdi. Açıklanan yüzde 9.9’luk büyüme oranının ekonominin şartlarına göre oluşmuş bir büyüme olmadığına işaret eden Prof. Dr. Baş, “Bu şekilde olan büyüme Türkiye’nin geriye gittiğini, iflas noktasında olduğunu gösteren büyümedir” dedi.

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, bu haftaki “Haftanın Sohbeti”nde Nihat Hekimoğlu’nun, büyüme, enflasyon, tarım ve hayvancılık, stratejik KİT’lerin özelleştirilmesi, AB ve Güneydoğu’da yeniden başlayan PKK terörü konularındaki sorularını cevaplandırdı.

-Hocam, IMF son bir açıklama yaptı. Türkiye’deki % 9,9 olduğu söylenen büyümenin stok artışından kaynaklandığını söyledi. Bu, sizce ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Haydar Baş– Biz, bunu zamanında söyledik. Türkiye’de olan büyüme ekonominin şartlarına göre bizim anladığımız büyüme değil. Bu şekilde olan büyüme Türkiye’nin geriye gittiğini, iflas noktasında olduğunu gösteren büyümedir. Olayı net olarak ortaya koyarsak bizi takip edenler meseleyi çok daha net anlarlar. Siz imalatçısınız. Mamulünüzü hammadde olarak alıyorsunuz, imal ediyorsunuz. Ve fakat satamıyorsunuz. Yani bir iş yapıyorsunuz. Mevcut olan işçi ile birlikte kapasitenizi arttırmak istiyorsunuz, imalatınızı devreye koyuyorsunuz ve onu mamul haline getiriyorsunuz. Fakat bu mamulü pazarda satamıyorsunuz. Bunu fabrikanızda tutmanız da mümkün değil. Ambarınızda stok edeceksiniz. Bu şekilde ambarlarınız malla dolup taşacak. Ambarların malla dolup taşması demek vatandaşın sizin imal ettiğiniz mamule müşteri olmaması demektir. Bunun adına büyüme denmez. Bunun adına ekonomide tıkanma denir. Ekonomi tıkandı. Niye tıkandı? Sizin imal ettiğiniz mamulün müşterisi olmadığı için alıcı yok. Görünüşte müthiş bir üretim var. Hakikatte pazarlama olmadığı için ardından da “ben bu üretimi neden yaptım?” diye korkunç bir pişmanlık var. Hatırlarsanız bu olaylar başladığı zaman bendeniz ne demiştim? “Sakın KOBİ’ler, sanayi kesimi kredi alıp imalat yapmasın. Zira imal ettiği mamulleri satması hiç mümkün değildir. Stokları artacak, bu mamuller ellerinde kalacaktır” demiştim. Bir mamul arz edildiği zaman ona talep olması lazım. Müşterinin talebini ortaya koyan tek amil cebindeki parasıdır. Türkiye’de hatırlarsanız uzun zamandan beri bizim üzerinde durduğumuz konu, tüketim bitmiştir. Tüketici kimdir? İşçidir, memurdur, esnaftır, emeklidir, tarım kesimidir, ormancısıdır, köylüsüdür, denizcisidir, hülasa her gün içiçe olduğumuz insanımızdır. Bu bitti. Aldığı maaş yetmiyor. Sen yılda % 4–8 zam vereceksin, “Türkiye’de % 8 enflasyon var” diyerek hakikatleri gizlemeye çalışacaksın, ayda benzine en az % 8–10 zam yapacaksın. Ondan sonra yılda da “%8 oranında enflasyon var” diyeceksin. Vatandaşın maaşına da bu oranda zam yapacaksın. Dolayısıyla vatandaşta alım gücü tükenmiştir, bitmiştir. Müşteri mala talip olmayınca senin imal ettiğin mamuller ambarda kalacak. Bunun adına stokların artışı denir. Biz onun için “Hele borç alıp da kredilerle beraber imalatınızı yapmayın. Bu malınızı satamayacaksınız. Elinizde kalacak. Korkunç derecede zarar edecek, iflasa sürükleneceksiniz” dedik. Aynen böyle oldu. IMF bunu bugün gördü. Türkiye’de öyle ifade edildiği gibi %9 büyüme yok. bunlar laf ü güzaftır. Büyüme olduğu zaman her taraf şantiye demektir. Her taraf iş yapıyor, harıl harıl çalışıyor, demektir. İnşaatçısı, tarım kesimi, ormancısın, sanayicisi, işçisi, emeklisi, herkes çalışıyor demektir. Böyle bir şey var mı? Yok. Olmadığına göre bizde büyüme yoktur.
Enflasyon düşmedi

Hocam, Türkiye’de enflasyon düştü diyorlar. Ama ayda da benzine üç dört defa zam yapıyorlar. Bu ne anlama geliyor?

Prof. Dr. Haydar Baş– Zaten bunun dışında başka bir şey olması da hiç mümkün değil. Türkiye’deki imalat fiyatları almış başını gidiyor. Yalnız, yiğidi öldür hakkını ketmetme. Enerji fiyatlarında bir düşüş olmaya başladı. Sigorta fiyatları, Bağ Kur pirimleri aşağı çekilecekmiş deniliyor. Bunlar biraz biraz olursa imalat fiyatları aşağı düşmeye başlar. Yalnız, bunları aşağı düşürseniz bile hammadde almış başını gitmiş. İmalatçıların çoğu bundan şikayet ediyor. Hammaddenin fiyatları aşağı düşmesi lazım. Asıl maliyet enflasyonunu vücuda getiren amil de bu. Kredi faizlerini nominal olarak aşağı düşürüyorlar reel olarak düşüremiyorlar. Bunlar olmadığı müddetçe düştü gibi söylenmesine rağmen enflasyonun aşağı düşmesi hiç mümkün değildir. Aslında parayı piyasadan çekerek yapmak istedikleri talep darlığı enflasyonu aşağı çekmek yerine ekonomiyi durdurmak, yok etmek manasınadır. Liberal ekonomistlerin bilmedikleri şu husus vardır: Piyasanın, piyasa fiyatlarını dengeleyebilmesi için aynı cins mamullerin piyasada rekabet imkanına sahip olması lazımdır. Herkes kendi mamulünü, hem de kalitelisini arz eder. Arz ettiği bu mamuller arasında rekabet imkanı doğar. O takdirde enflasyon aşağı düşer. Satıcı mamulüne az kâr koyar. Bu şekilde hem alan hem satan memnun olur. Halbuki şu anda zoraki aşağı çekilmek istenen enflasyon mantığı bir anda hortlayabilir. Cebindeki parayı alırsın. Talep olmaz. Para cebine girdiği zaman aynı mamul hortlayarak yukarı çıkar. O zaman ne anladım ben bu enflasyonun aşağı düşmesinden. O da olmuyor ya. Yani rekabet piyasasını oluşturarak kaliteli malla piyasaya girmek ve az kârla onu satma durumuna getirmektir enflasyonu aşağı çekmek. Bunu yapmadıktan sonra yapılan çalışmalar akamete mahkumdur.

TÜPRAŞ, PETKİM, Telekom, Erdemir neden özelleştiriliyor?

-Türkiye’nin en önemli kuruluşları, TÜPRAŞ, Erdemir, Türk Telekom vs. özelleştirmede son aşamaya getirildi. Bu firmalar Türkiye’nin en güçlü, önemli, çok kazanan, stratejik firmaları. Böyle firmaların özelleştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş– Bu özelleştirme furyası rahmetli Özal zamanında KİT’lerin özelleştirilmesi programı ile ortaya çıkmıştı. Gerçekten de o tarihlerde KİT’ler millet, devlet için çok büyük bir yüktü. Hantal bir yapıya sahiptiler. Bu hantal yapının kâr etmesi bir yana yürümesi bile mümkün değildi. Bunun üzerine kamu kurum ve kuruluşları KİT’ler başta olmak üzere özelleştirilecek denildi, bunun da hayata geçmesi için faaliyetler başladı. O gün hakikaten hantal kuruluşların özelleştirilmesi devletin sırtından bir yükün atılması manasına gelebilir. Ama şu anda özelleştirmeye gayret ettiğimiz kurumların tamamı devlete mütemadiyen kâr getiren kurumlar. Ve devlet için olmazsa olmaz kurumlar. Yani tabiri caizse adamın gözlerini çıkarması gibi bir şey. Bu göz olmazsa sen görmeyeceksin, bu kulak olmazsa işitmeyeceksin. TÜPRAŞ’ı, PETKİM’i, Telekom’u sen niye özelleştiriyorsun? Bu kadar işçi istihdam ediyorsun. Bu kadar kâr elde ediyorsun. Burada bunu özelleştirmeye çalışmak rant kesimine hibe etmek gibi bir manaya geliyor. Şayet bundan milletin kârı var da millet buna karşı çıkıyorsa o zaman milletin muhakemesinin noksan olduğu ifade edilebilir. Ama rakamlar milletin gözünün önünde. Dolayısıyla yanılması mümkün olmayan milletin halidir. Millet yanılmıyor. Yanılan kim? Bu kâr getiren kurumları milletin elinden alarak şu veya bu kuruma devretme düşüncesinde bulunan kim ise onlardır. Ben bu tip kurumların özelleştirilmesine tamamen karşıyım. Bunlar millete ve devlete, eskilerin tabiriyle akar getiriyor. Bu, senin için ciddi bir akar. Bir noktada Arabın petrolü varsa senin de bu kurumların var. Sen şimdi bu kurumları özelleştiriyorsun. Bu, devleti zaafiyete uğratmak ve biçare hale getirmek gibi bir olaydır. Sayın idarecilere tavsiyem, bu yanlış tavır ve düşüncelerden acele vazgeçmeleridir. Vazgeçebilirler mi? Şayet söz vermemişlerse, evet; vermişlerse, hayır. Bunu netice gösterecek.

Tarım ve hayvancılık bitirildi

Hocam, tarımda özellikle hububatta uygulanan politikalarda devlet, adeta, “ben devlet olarak hububat almayacağım. Dileyen dilediği fiyatı versin, alsın” gibi bir politika uyguluyor. Bu politika ne getirir, ne götürür?

Prof. Dr. Haydar Baş– Bu politikanın ne getirip götürdüğü mühim değil. Devletin Türk tarımını bitirmeye karar verdiği realitesi ortada var. Sen, tahkimi koyuyorsun. Sen tahditi koyuyorsun. Şeker yasasını çıkartıyorsun. Tütün yasasını çıkartıyorsun. Ondan sonra bana bu ne getirir diyorsun. Bu, bela getirir, kârı alıp götürür. Bunun da serbest piyasa ekonomisine geçmek için yapıldığı iddiası var. Bunların tamamı yanlıştır. Bizim Batı ile aramızda bu konularda fersah fersah farklar var. ABD çiftçisinin yetiştirdiği ürünlere pazar bulmuyor. AB ülkeleri çiftçisinin yetiştirdiği ürünlere Pazar bulmuyor. Doğru. Ama aynı ABD, aynı AB tarım kesimin acayip derecede sübvanse ediyor. Bir yıl içinde 50 milyar dolarlık destek fonları ile sübvanse ediyor. Bu adam malını bedavaya satsa zarar etmez. AB ülkelerinde tarım kesimine 60 milyar dolar destek veriliyor. Değil mi ki devlet bu kadar yüklü destek veriyor, onun malının satılmasına gerek yok ki. Kaldı ki bu derece büyük imkanlara malik olan tarım kesimi kendine elbette pazar da bulabilir. Dünyanın her tarafına mamulünü götürür. Zaten IMF ve AB şartlarından bir tanesi de “Gümrük duvarlarını kaldıracaksınız. Bizim tarım mamullerimiz sizin dünyanıza girecek”tir. Kabul edelim bu insan mısırını, buğdayını dörde üretti. Dörde ürettiğinin bir mislini devletten aldı. Niye bunu 2 liradan gelip Türkiye’de pazarlamasın. Pazarlar. Aldığım yanına kâr diyecek. AB’de, ABD’de böyle. Bu insanlar gümrük duvarını da sana aşağı indirttikleri için getirip senin elindeki mamulün karşısında kendi ürettiğini ucuz fiyattan sattırıyor. Bu sefer ne oluyor? Senin köylünün elindeki buğday, mısır talepsiz kalıyor. Çürümeye terk ediliyor. 400 liraya mal ettiği buğdayı 230 liraya satamıyor. Bu çok yanlış, korkunç bir yok etme, çürütme politikasıdır. Siyasetin acilen karar verip Türk tarımının yanında yer alması lazım. Bunu yaptığımız zaman tamamen tarım kesimi desteklenecektir. Bunu yapabilmek için de bütçede çok ciddi pay ayırması lazım. Böyle bir şey de şu ana kadar olmamış. Yapmaları da hiç mümkün değil. Zaten IMF, AB buna müsaade etmez. Bu siyasi gidişle Türk tarımı ve hayvancılığı bitirilmiştir. Şöyle bir tehlike daha var. Vatandaş geçimini temin etmek için mamulünü satamadığı için ne yapacaktır? Elindeki tarlasını satmak durumunda kalacaktır. Dikkat ederseniz Anadolu’da vatandaşımız yüzde yüz muhtaç olduğu elindeki toprakları geçimini temin etmek maksadıyla ecnebi eşhasa satma durumunda kalıyor. Her zaman bunu söylüyorum. Kimse elindeki bir karış toprağı satmasın. Onlar, altından daha kıymetli varlıklarımızdır. İleride bu işler düzelecek. Bu, çok devam etmez. İki yıl sonra aklımızı başımıza devşirirsek onlarla siyasette buluşuruz. Her yönü ile kârımıza olan hayata geçer. Daha malımız tarlamızda iken % 50’si avans adı altında cebimizde olur. Devlet bunu pazarlar. Geri kalanı da o zaman cebine koyar. Sıkıntıdan kurtulur. Yani her darlığın arkasından tarım kesimi iyi bilsin bir kolaylık vardır. İnancımıza, itikadımıza da bağlı kalalım. Ye’se düşmeyelim. Ama çalışmayı da ihmal etmeyelim. Bunu nasıl hayata geçireceğiz diye düşünüp, senin yanında olanla el ele vereceksin, beraberce bu işi halledeceksin. İş de nihai noktaya varacak. Elini böğrüne koyup ağlamak da senin yapacağın iş değil.

Aklın yolu birdir

Hocam, AB’de son anayasa oylamalarından sonra yapılan liderler zirvesinin ardından eski AB Komisyonu başkanı Romano Prodi’nin bir açıklaması oldu. Avrupa ülkelerinde annelerin çocuklarını korkutmak için anneciğim Türkler geliyor demelerini hatırlattı. Ardından yeni Papanın açıklaması yansıdı. “Türkiye Hıristiyan kökene sahip olmayan İslam kültüründen etkilenmiş bir ülkedir...” ile başlayan, yani Hıristiyan olanlar AB’ye girebilir, olmayanlar giremez manasında bir açıklama yaptı. Ortada böyle bir tablo var. Ne diyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş– Biz, Romano Prodi’nin ifade ettiği hususu 20 sene evvel dedik. O günden bugüne de diyoruz. Bu bir kanundur. Ne hikmetse bizim aydınımız meseleleri görmek istemiyor. Toplumda kabul etseniz de etmeseniz de toplumu toplum yapan değerler vardır. Bu değerler üzerine bireyler yetişir, toplum kuralları belirlenir, insanlar o toplumun malı olurlar. Bizi yetiştiren kurallarla Batı arasında mukayesesi mümkün olmayacak farklar var. Adam diyor ki “Sen İslam kültürü ile yetiştin. Benimki ile bir değilsin. Seninki Tevhid, benimki Teslistir. Senden ben, benden de sen olmaz” diyor. Burada Batılı haklı. Haksız olan biziz. Ama diyeceksiniz ki “Siz vazifenizi yerine getirin. Biz sizi alacağız.” Oradaki espri de şu: Türkiye’den alınması gereken bir takım tavizler var. Bunu ona düz yoldan yaptıramıyorlar. Baktı ki bunlar da ona âşık. Bari alınması gereken tavizleri bu yolla alalım, ondan sonra bir tekme kovalım, diyorlar. Bu mantıkla Kıbrıs elimizden gidiyor. Kıbrıs bu noktaya gelir miydi? Ege, İstanbul Suriçi, Güneydoğu elimizden gidiyor. Kuzey Irak’ta federasyon kuruldu. Musul–Kerkük elimizden gitti. AB gelişmeleri olmamış olsa, “müzakere edilecek, gireceksiniz” ihtimalleri olmamış olsa bunların hiç biri olamazdı. Aklın yolu birdir.

Hocam, medyaya Başbakan’ın bir ifadesi yansıdı. Mercedes fabrikasındaki bir törende, “Türk insanı yaşarken Mercedes’e binemiyor. Bari öldüğünde binsin diye Mercedes marka cenaze arabaları aldık” dedi. Türk milleti buna mı layık?

Prof. Dr. Haydar Baş– Sayın Başbakan, herhalde bunların dirisi değil ölüsü hayırlı, diyor. Ben ona katılmıyorum. Türk milletinin dirisine Mercedes layık. Altının kıymetini sarraf bilir.



[01.07.2005]


BAĞIMSIZ TÜRKİYE PARTİSİ
GENEL MERKEZİ

*Listeden ayrılmak için lütfen
[Buraya] tıklayınız.
*Bilgilerinizi güncellemek için
[Buraya] tıklayınız.
*To unsubscribe from list please click here:
[Buraya]
*BTP'ye üye olmak için
[Buraya] tıklayınız.

 

 

 


reply via email to

[Prev in Thread] Current Thread [Next in Thread]